Bu konunun üzerine düşünmem feminizm – İslam tartışması etrafında şekillenen büyük ve bulanık bulutun etrafında kararsız bir şekilde dönüp durduğum zamanlarda başladı. Kendilerini queer Müslüman olarak tanımlayan insanların ellerinden çıkanları okumam ise kafamın daha da karışmasına neden oldu. Ancak üstüne düşeceğim kısım bu ‘Müslüman’ değil. Bahsetmek istediğim muhafazakârlık kavramı, bugün hükümetin kendini tanımlamayı seçtiği İslamik üslubun bahsettiği muhafazakârlıktan çok, bir şeyleri muhafaza etme, koruma, sürdürme olarak algılanmasını istediğim, gelenekselliğe işaret eden bir kavram.
Günümüzde hem Türkiye’de hem genel olarak dünya çapında queer’in dönüşerek LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) olmaya indirgendiği bir durum ortaya çıkmış durumda. Gey ve lezbiyenlerin örgütlü mücadelesi, zaman içerisinde alanını genişleterek içine transeksüelleri, biseksülleri, travestileri ve interseksleri de katarak büyüdü. Şimdi görünense tüm bu kimlikler için queer çatısının kullanılıyor olduğu. Bu duruma karşı çıkan birçok insan olduğundan elbette haberdarım.
Öncelikle okuduklarımda queer kelimesinin, teorideki “kimliksiz” tavrından çok uzak bir algısının olduğunu görerek şaşırdım. Çünkü bu değişik, yamuk, garip ve hatta yer yer ucube gibi anlamlara gelen ve 1990’lı yıllarda LGBTİ toplulukları tarafından akıllıca, ironik bir tavırla sahiplenilen queer kelimesi, artık neredeyse bir cinsel kimlik olarak kullanılmaya başlanmış gibi bir izlenim edindim. Queer olmayı eşcinsel olmakla bir tutmak gibi sığ, temelsiz bir yaklaşım, queer’in altında yatan büyük özgürleşme potansiyelini neredeyse yerle bir etmiyor mu diye düşünmeye başladım.
Dolayısıyla asıl değinmek istediğim nokta burada şekilleniyor. LGBTİ olup da muhafazakâr ya da dindar olmak mümkün değil mi? Elbette mümkün. Herhangi bir kimlik içerisinden hak talebinde bulunan bireylerin manevi değerlere yönelmesi, benimsemesi ve günlük yaşamlarını din referansıyla örgütlemeleri tüm kimliklerin en doğal haklarının başında geliyor. Benim kafamı karıştıran noktaysa kendini queer olarak gören bir bireyin muhafazakâr olmakta direttiği noktalar. Queer’in doğası gereği muhalif yapısı bugün LGBTİ bireyler tarafından sahiplenilmesinde büyük bir etken. Ancak unutulmaması gereken bir nokta queer’in yalnızca bir cinsel kimliğe referans vermediği.
Queer’in bir kimliksizleşme önerisi sunduğu çoğu zaman göz ardı ediliyor. İktidar ilişkileri çevresinde şekillenen dualitelere karşı bir tersine çevirme, normu bozma ve yeniden inşa etme süreci olarak queer, bugün LGBTİ hareketinin karşı duruş politikalarında önemli bir yer tutsa da yalnızca bir tarafıyla ele alınıyor gibi görünüyor. Çünkü bir yandan kendini geleneksel değerlerin içinde var etmeye, kendine o alanda bir yer açmaya çalışan birey, taviz vermekten ve entegre olmaktan bir dereceye kadar kaçınabiliyor. LGBTİ hareket içerisinde en çok eleştirilen şeylerden biri olan eşcinsel evliliği konusuna bu denli vurgu yapılmasının nedenlerinden biri de bu. Bize ilkokul sıralarında öğretilen “aile toplumun en küçük yapıtaşıdır” düsturundan hareketle bireysellikten çok, muhafazakâr bir değer olarak aileyi vurgulamak tam da geleneksel bakış açısının dayatmalarından biri. Bu yüzden bugün eşcinsellerin evlenme ve çocuk sahibi olma konusundaki haklı talebi yalnızca o birey çerçevesinde değerlendirildiğinde anlamlı oluyor. Buradaki mücadeleyi queer bir karşı duruş olarak okumak büyük bir hataya düşmek olacaktır.
Queer teori entegre olmayı, benzeşmeyi değil aksine ayrıksılığı, değişimi ve tersine çevirmeyi önerir. Dolayısıyla sıradan bir hetero gibi evlenip çocuk sahibi olmayı arzulamak, ancak heteronormativitenin bazı yüzlerine entegre olmayı doğurur. Oysa muhafazakâr, geleneksel değerlerin değersizliğini ve ikiyüzlülüğünü vurgulamak, karşı durmak ve bunun temelinde şekillenen bir duruş sergilemek queer bir tavır olacaktır.
Bir başka deyişle, LGBTİ kimliklerin kendilerini muhafazakâr olarak nitelendirmeleri her ne kadar mümkün ve doğal bir talep olsa da bunun bir özgürleşme projesi sunmadığı aksine kapana kıstırmaya devam ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. LGBTİ kimliklerin uzun süredir sahiplendiği queer teorinin imkânlarını daha iyi okuyarak muhafazakârlığın içinin boşaltılması, bu teorinin sunduğu argümanları ve olanakları daha berrak bir biçimde değerlendirmesi gerekmektedir. Bugün “LGBTİ olmak = queer olmak” algısının ciddi bir dönüşüme ihtiyacı olduğu gözükmekte. Queer’in olduğu yerde muhafazakârlığın da bir kültürel inşa olduğu unutularak savunuculuğu yapmak queer’in içini boşaltmakta, altını oymaktadır.
Sonuç olarak son zamanlarda sık sık karşılaştığımız “başörtülü ve lezbiyenim” ya da “dindar bir transım” söylemlerinde olmayan çelişki “queer ve muhafazakârım” söyleminde karşımıza çıkmaktadır. Burada özellikle vurgulamak istediğim bir nokta var: “Muhafazakârlığın olduğu yerde queer mümkün değildir” demek büyük bir hata olacaktır. Ancak bu durum için, muhafazakârlığı hedef göstererek onu yıkıma uğratmaya çalışan bir queer’den söz etmemiz gerekir. Muhafazakârlıkla kardeş kardeş anlaşan ve içinde eriyen bir queer söz konusu değildir. Queer ve muhafazakârlık ancak birbirlerinin karşısında durdukları zaman anlamlıdırlar.