Rengarenk kişilikleriyle bu hayattan geçen üç genç; Boysan, Zeliş ve Mert’in hikâyesi…
Gezi eylemcisi, felsefeci, çevreci, feminist ve daha pek çok kimlik taşıyan üç genç Gelibolu’da meydana gelen bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Zilinde Banu Alkan yazan bir kapının önünde sarı pullu bir çift ayakkabı duruyor. Bu ayakkabılar Boysan’a ait. Yaşamının son 5 yılını geçirdiği o evin salonunda ise sayfalara sığamayan bir hayat konuşuluyor. 1984 yılında İstanbul’da doğdu. Memur bir ailenin ikinci çocuğuydu. “Baba toprağı” dediği yer Bozcaada idi. Beşiktaş Anadolu Lisesi 2. sınıf öğrencisi iken 16 yaşında ailesi ile cinsel yönelimini paylaştı.
Annesi Sema Yakar o süreçte yaşadıklarını ‘Benim Çocuğum’ belgeselinde kamera karşısına geçip anlatmıştı. Ablası Seda ise Boysan’dan bahsederken şunları kaydediyor: “O bilge bir ruhtu. Hayat yolculuğumuzda bizlere tek tek öğretmen oldu.”
LGBTİ aktivizmini sanatla görünür kılmak
Yıldız Teknik Üniversitesi Birleşik Sanatlar bölümünden 2007 yılında mezun oldu. Salt Beyoğlu’nda gösterilen Hüseyin Bahri Alptekin sergisine kaynak oluşturan arşiv çalışmasında yer aldı. LGBTİ aktivizmi ise 2005 yılında Lambdaistanbul LGBTİ Dayanışma Derneği gönüllülüğü ile başlamıştı.
2006 yılında Ankara Eryaman’da trans kadınların saldırıya uğraması sonrası mahkeme salonları ve polis şiddeti ile tanıştı. Aynı sene Ağustos ayında Bursa’da ilk onur yürüyüşü için toplanılıyordu. Yürüyüş için Bursa’ya giden ve linç girişimine maruz kalan 90 kişiden biriydi.
Onur Haftası Komisyonu’nda yer almaya ve LGBTİ mücadelesini birçok alanda yürütmeye başlaması yine 2006’dadır. Mücadelesini sanat ile görünür kılmayı başaran isimlerden biriydi o. ‘İyi Saatte Olsunlar’ isimli queer korku tüneli performansı, Melek Yargıcı kurgusu, Nükhet Duru, Ajda Pekkan kliplerinin ‘remake’ çalışmaları, “Yürüyoruz”, “Travesti Terörü” isimli belgesel filmler, “Travesti Pinokyo” tiyatro oyunu gibi sahne performanslarında oyuncu, yönetmen ya da yapımcı olarak yer aldı. Türk sinemasında kadın eşcinselliğine uygulanan sansürü ifşa etmek isteyen ‘Çekilemeyen Sahneler’ filminin yapımcılığını üstlenmişti.
Önce ‘benim çocuğum’ dedirtebilmek
LGBTİ bireylerin ailelerinin anlatımlarıyla hazırlanan “Benim Çocuğum” belgeselinin yapımında büyük emek harcayan Boysan, çocukları eşcinsel veya trans olduğu için onları öldürmeye kadar giden bir düzenden bu filmin aciliyetine inanıyordu. Onu siyasete iten de aynı aciliyet hissiydi.
Mecliste LGBTİ kampanyası kapsamında birçok isimle birlikte o da yaşadığı semtin belediye meclisi üyeliğine adaylığını koydu.
Seçilemedi fakat arkasındaki örgütlü hareketin kararlı duruşunun da etkisiyle ondaki parıltıyı fark eden Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü ona danışmanlık teklif etti. Onun sayesinde Şişli Belediyesi, LGBTİ Dostu Belediyecilik Protokolünü ilk imzalayan belediye oldu.
Belediye kapsamında kurulan eşitlik birimi çalışmalarına, trans misafirhanesine desteğe, LGBTİ bireylerin sağlık hizmetine sorunsuz erişimine önayak oldu. Örneğin, LGBTİ bireyler her ayın ilk perşembe akşamı Sağlık İşleri Müdürlüğü’nde ücret ödemeden ve anonim kalarak HIV testi yaptırabiliyordu.
Kimi için anne, kimi için bebek
Gezi Parkı’na dozerin ilk girdiği 27 Mayıs akşamı orada olan bir avuç insandan biri de Boysan’dı, Kent Mitingi’ne eteğiyle katılan da. Üç dil bilen, Hayri İnönü’nün konuşma metinlerini yazan Boysan, Türk Pop Müziği tutkunuydu. Favori ismi Nükhet Duru, şarkısı ise ‘Melankoli’ydi. Müjde Ar’a bayılırdı.
Dört kedi annesiydi. Kapı ziline ismini veren kedisi Banu geçtiğimiz yıl vefat etmişti. Hamarattı. Rakı masaları meşhurdu. Omleti, lazanyası, humusu, çorbası sevilirdi. Vejetaryendi. Boysan’ın evinde kimse aç kalmazdı. “Yufka aldım, pazı al, gel börek yapalım” telefonları bilinirdi. “Boysan’ın yatağına misafir olmak” diye bir kavram oluşmuştu. Orada uzanarak çay kahve içilir, kurabiye yenir, sohbet edilirdi. Kimi için anneydi, kimi için bebek. Gökkuşağının içindeki her rengi tüm tonlarıyla yaşayan bir hayattı onunkisi.
Mesele koltuk değil sorun çözmek
Türkiye’de LGBTİ hak mücadelesi alanında Boysan, bölgesel ve uluslararası çalışmalar yapıyordu. “Hiçbir ideolojinin insan hayatından değerli olmadığı”nı felsefe edinmişti. Özgürlük ve liderlik ruhuyla doğmuştu sanki… Nisan 2015 yılında ABD’nin devlet bursuyla Washington DC’de bulunan Human Right Campaign ve Victory Institute & Fund örgütlerinde danışman olarak çalıştı.
Yurtdışı ile bağlantı kurma sebebi dünya örneklerini gözlemleyip Türkiye’deki hak mücadelesini genişletme çabasıydı. İnönü, Boysan’ın yurtdışı bağlantılarının çok kuvvetli olduğunu belirterek, “Milletvekillerinin böyle bağlantıları yok” dedi.
Ve İnönü onun bir gün milletvekili olacağına inanıyordu. Boysan’ın derdi ise koltuk değil sorun çözmek, kalıcı işler yapmaktı.
Sokak değil, aile aktivistiydi
Aynı kazada çok sevgili Mert de hayatını kaybetti. Duygusal biriydi, hatta romantik. Mantıklı biri, ama kesinlikle deli de. Yaşamayı çok sevdiğinden, ölüm üzerine sık konuşurdu. Antakya’da doğmuştu. Henüz 27 yaşındaydı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde yüksek lisans yapıyordu. Direnişin felsefesi üzerine çalışıyordu. Onun aktivizmini ‘Sokak değil, aile aktivisti’ olarak tanımlıyorlar. Kan bağından ibaret olmayan bir aileydi bu.
Hayatı felsefeydi
Sabah 09.00 akşam 17.00 ofiste oturmayı, sakalını kesmeyi kısacası klasik işlerde çalışmayı hiç istememişti. Son bir kaç aydır Feriköy Antika Pazarı’nda kıyafet satıyordu Mert. Sattığı kıyafetleri naylon poşetler yerine kağıtlara sarmasıyla ‘Gerçek bir çevreci’ydi. Mert’in ‘derinliği’ni en iyi şu paylaşım anlatıyor: “Pazarda tezgâhından kıyafet alana tombala uzatırdı. Buradan çektiğiniz kağıtta ise herhangi bir filozofun sözü yer alırdı. Sözlerin yazdığı kâğıtlar sarı ambalaj kağıtları, fiyonkları keten ipliydi. Bir elde alınan ürün, diğer elde filozof sözü düşüne düşüne ayrılırdı müşteriler tezgâhtan.”
Hafızalara ‘hayatı felsefe’ olarak kazındı. Çünkü o felsefe okumanın ayrıcalığını dokunduğu her alana bulaştırıyordu. En sevdiği filozofların başında Baruch Spinoza gelirdi. Duygusal bir bağ ile Spinoza’ya bağlıyken, Kant’a saygı duyar, Hegel’den sık alıntı yapardı. Vejetaryendi Mert de. Mekân sevmez, sokak severdi. Kadıköy travesti âşığıydı. En sevdiği dizi ‘Six Feet Under’, son dönemlerdeki favori filmi Mike Leigh’nin ‘Secrets and Lies’ olmuştu. Coldplay’in ‘Yellow’ parçası için “Öldüğümde bu şarkıyı çalın” derdi, mezarı başında çalındı…
Deli ‘Aysel’
Dönmeyen arabanın üçüncü yolcusu da Zeliş (Zeliha) Deniz. Mail adreini “deliayselgürel” adıyla alan, onu anlatmaya başlayan herkesin ilk kelimesinin “Deli” olduğu bir kadın. 1982 doğumlu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümü 2005 mezunu. En son Irak Kerbela’daki bir otel inşaatında peyzaj mimarı olarak çalıştı. 1 ay önce Türkiye’ye döndü. Zeliş’in işlerine her zaman vakıf olunamazdı ama bugün yarın Lambdaistanbul’da olacağı bilinirdi.
Balıkçı kız Zeliş
Henüz 17 yaşında Gölcük Depremi’nde AKUT ekibi içerisinde yer aldı. Van depreminde de bölgedeydi. İyi bir sporcuydu.
Lise yıllarında basketbol oynayan Zeliş’in neredeyse yapmadığı spor kalmamıştı. Başarılı dağcı Zeliş peşinden çok insanı tırmanışlara sürükledi. Tatilden döndüğünde tırmanmak için yeniden Ballıkaya’ya gitme planları askıda kaldı. Ankata Kalecik’te Tiyatro Kulübü, Erzurum’da Kuş Gözlem Grubu kurucularındandı. Bisiklet, paten, kaykay; elini neye atsa en iyi şekilde yapmaya çalışır ve daima başkalarını da yanına katarak yaptığı işi kolektifleştirirdi. Son gözdesi balıkçılıktı. 2 kilo levrek tuttuğu da bilinir, kovası boş döndüğünde “Önemli olan o balığı yakalamak değil, ben keyif için yapıyorum zaten bunu” diyerek güldüğü de. Ayvalık’ta ‘balıkçı kız Zeliş’ diye çağrıldı, geçtiğimiz pazartesi günü de camiden öyle anons edildi.
‘Neriman’ın kızı’ndan ‘Zeliş’in annesi’ne yolculuk
Devrimci mücadele içinde olan bir ailenin çocuğuydu. Annesi Neriman Deniz İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kurucu üyelerindendi. Zeliş, “Neriman’ın kızı” hitabıyla çağrılır bundan hiç hoşlanmazdı. Ancak gün geldi o hitap Neriman Deniz’e “Zelişin annesi” şekliyle gurur verdi. istanbul travesti yolu düşen birçok kişinin ilk tanıdığı, kiminin ise elinden tutup götürdüğü bir isimdi o. Lise yıllarından itibaren muhalif hareketler içerisinde büyüdü. Birlikte örgütlü yaşama katıldığı pek çok kişi ilerleyen yıllarda sokak hareketinden uzaklaşsa da, Zeliş her zaman enerjisini korudu. Onur haftası organizasyonunun acil servisiydi. Son dakikaya kalan ayrıntı Zeliş tarafından hızla çözülürdü. Bayrak bastırma, lolipop çakma, pankart boyama döviz hazırlama… Kolektif bir iş örülürken, ihtiyaç duyulan her alanda emek gösterirdi.
Eşcinsel kadın kimliğiyle feminist hareket ile LGBTİ hareket arasında bağ kuran bir isimdi. LGBTİ varoluşu ile ilgili çok sayıda kadının zihnini açtığı gibi LGBTİ hareketi içinde de feminist hareketin çalışmalarını aktardı. Türkiye’deki eşcinsel ve biseksüel kadınların toplum içindeki temsilinin anlatıldığı ‘Beyaz Atlı Prens Boşuna Gelme’ belgeselinin yönetmenlerinden biriydi. Lezbiyen biseksüel feminist kadınların hikayelerini yazacakları ebülten projesi için çalışıyordu en son. Orada kendisi de yazacaktı. Şimdi o bültene adı verilecek.
25 Kasım’dan, 8 Mart’a, 1 Mayıs’a, Onur Yürüyüşlerine hep en öndeydi. Onur Yürüyüşü Komisyonu’nda da yer aldı, Diren İstanbul travestileri Kongre Ekibi’nde de. Eylem insanıydı Zeliş. Kapıdan içeri girdiği her yerde insana hissettirdiği ilk şey insanlığının verdiği sıcaklıktı. Kimliği ile insanlığı o kadar iç içe geçmişti ki salt var oluşu ile tanıştığı herkese ön yargılarını sorgulatırdı.
Camsız gözlükleri gözünde, kısır tabağı elinde
“Flörtöz, kolici” diyorlar onun için, “Dünyanın en yanık kadını” diye gülerek anlatılıyor. Sevgilisi ise Zeliş’in aşkını, “Varlığının, bedeninin her köşesi sevgiyle dolu, çok güçlü bir aşık oldu hep. Sevmeyi, sevilmeyi ve hayatı yaşamayı bana o öğretirdi.” şeklinde anlatıyor. Kahkaha atmaktan hiç çekinmeyen Zeliş kavgasını bile gülerek yapardı. İçinde ‘delilik’ olan her şey ona o kadar yakındı ki kahkahalar içinde severek izlediği filmi ‘Deliha’ydı. “Deli” diye anılan Zeliş aynı zamanda “Tanıdığım en akıllı kadın” diye tanımlanıyordu. Yalan Dünya dizisindeki Zerrin taklitleri meşhurdu.
Ancak hiçbiri kısırının ününe kavuşamadı. Maçka Parkı’ndaki toplanmalara Zeliş kucağında koca bir tabak kısırla gelirdi. Onun da Boysan gibi hazırladığı rakı sofraları bilinirdi.
Başarılı olduğu mezesi ise börülce salatasıydı. Her şeyi layıkıyla yapmayı seven Zeliş ailesinin yaptığı vişne likörünü peçetelere kristal kesme bardaklar sarıp ikram ederdi. Yunan kültürüne meraklıydı. Bir dönem Yunanca derslerine gidiyordu. Hayatındaki önemli figürlerinden biri de duruşunu çok güçlü bulduğu Yunan Şarkıcı Haris Alexiou’du. Tüm devrimdi kadın figürlerle birlikte, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin efsanevi gerillası Leyla Halid de onu en çok etkileyen isimlerdendi.
Ajda Pekkan’ın ‘Dert Bende Derman Sende’ en sevdiği şarkıydı. Camsız gözlükleriyle hafızalarda kalan çılgın Zeliş o. Mor zeminin üstünde gökkuşağının tüm renkleriydi, başka bir köşesinde anarşizmin kırmızısını da taşırdı. Tıpkı denildiği gibi: “En hızlı koşandı gökkuşağına gitme konusunda da en hızlı o davrandı… ”