Anam bacım; ben yaklaşık bir hafta önce, Sekizinci İzmir Tiyatro Buluşması’na Yırtık Bohça adlı oyunumla, davetli olarak katılmıştım. Etkinlikler Seferihisar Sanatbahçesi ve Sığacık Kaleiçi’nde çeşitli atölye, söyleşi, oyun ve performans gösterileriyle çok iyi bir katılımla gerçekleşti.
Etkinliğin ikinci günü Can Yücel anması vardı. Sığacık Kaleiçi’ndeki etkinliğe ben de izleyici olarak katıldım. Yanıma on sekiz yaşlarında bir çocuk geldi. Gülüyordu ama gözleri dolu doluydu. “Ablacığım” dedi, “seninle biraz konuşabilir miyiz?” “Elbette” dedim. “Abla biliyor musun, ben on yaşında ağabeyim tarafından tecavüze uğradım” dedi. Gözlerimin içine bakıyordu. Anlatmaya devam etti. Çok şaşırdım ve bir an ne diyeceğimi bilemedim. Hoş, yabancı değildim böyle hikâyelere ama birinci ağızdan dinlemek epey terletti beni. “Peki” dedim, “şu an durum ne?” “Abla halen devam ediyor” dedi. Biraz durdu, “Annem bizi bastı bir keresinde” dedi. “Tepkisi ne oldu” diye sorduğumda cevabı “‘Şu an pazara gidiyorum, sonra sizinle konuşurum’ dedi” oldu.‘Nasıl yani’ diyecektim ki; “Abla ben tecavüze uğramışım, hem de ağabeyim tarafından, annem hiçbir şey söylemeden pazara gidiyor”. “Peki ya sonra” dedim. “Akşam ağabeyimle konuşmuşlar, sanki hiçbir şey olmamış gibi olayın üzerini örtmeye çalıştılar.” İnsan böyle bir durumda ne diyeceğini bilemiyor. “Kaç yaşındasın” diye sordum. “On sekiz” dedi. “Ağabeyim beni sürekli tehdit ediyor. Ama on sekiz yaşıma girdim artık. Tiyatroya katıldım. Bana destek vereceklerinden eminim. Evden ayrılmayı düşünüyorum kesinlikle” dedi ve gitti yanımdan.
Bu hikâye bana hiç yabancı değil. Olay ensest, tecavüz, vahim, çaresizlik sadece o an aklımdan geçen bunlardı. Hani derler ya, gecem haram oldu.
Etrafımızı saran heteroseksizm ve sadece cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden dolayı nefes almaya çalışan bizler… Annam bacım yazmakla bitmez. Böyle örnekler çok fazla. Bu cephede bunlar yaşanırken, gelelim olayın başka bir boyutuna.
İstanbul’a döndükten birkaç gün sonra, Yanki Bayramoğlu, transeksüel bir kadın arkadaşımız. Bir gece arkadaşlarıyla, Taksim’de bulunan Tekyön Gay Bar’a eğlenmeye gitmişler. Dışarıdaki korumalar içeri almak istememiş. “Burası gay bar. Sizi almıyoruz” demişler. Yanki de “o zaman işletmeciyle görüşmek istiyorum” demiş. İşletmeci gelmiş. “Burası gay bar, sen travestisin. Hiçbir travesti benim mekânıma giremez” demiş ve bir de öneride bulunmuş: “Bir sürü istanbul travesti bar var. Onlardan birine git.” Yanki tekrardan sormuş: “Gay bar olduğu için kadın mı almıyorsunuz.” “Hayır, normal kadın alıyoruz. Sen travestisin, seni almıyoruz.”
Ayol, normal kadın ne demek? Lafa bak şimdi. Kimin normali? Neyin normali? Bu arada, işletmeci arkadaşımız da bir gay. Tencere dibim kara, seninki benden kapkara. Böyle düz heteroseksizm kendi içimizde olunca, insanın canını daha bir ayrı acıtıyor. Ne demek normal kadın alıyoruz? Cinsiyetçiliğin ve ayrımcılığın bu kadarına da pes doğrusu.
Homofobi ve transfobi nereden gelirse gelsin karşı duralım. Özellikle, homofobik ve transfobik mekânları teşhir edelim. Hiçbir şey, hiç kimsenin tekelinde değildir. İşletme tüm kamuya açıktır. Nedir bu mafyavari transfobik hareketler. Evet, ben Esmeray olarak üzerime düşeni yapıyorum. Tekyön transfobik bir mekândır. Duyuralım ve teşhir edelim.